13 Haziran 2016 Pazartesi

Beli bükümüş ihtiyarlar!



 Hem bir hanenin bereket direği, o hanedeki ihtiyarlar olduğu; hem bir haneyi belâlardan muhafaza edici, içindeki beli bükülmüş mâsum ihtiyarlar ve ihtiyareler bulunduğu, hadis-i şerifin bir parçası olan لَوْ لاَ الشُّيوُخُ الرُّكَّعُ لَصُبَّ عَلَيْكُمُ الْبَلاَءُ صَبًّا yani, “Beli bükülmüş ihtiyarlarınız olmasaydı, belâlar sel gibi üzerinize dökülecekti” diye ferman etmekle, bu hakikati ispat ediyor.


Bize hayatın biteceğini anlatan hakikat gözümüz önündeki ihtiyarlar değilde nedir? O sebeple huzur evlerini ziyaret etmek rabıta-i mevtin (ölümü hatırlamanın) en kolay yollarından birisi olsa gerek!

 “Gençlerinizin en iyisi, ihtiyarlarınıza benzeyenlerdir. İhtiyarlarınızın en kötüsü de gençlerinize benzeyenlerdir.” 
(Heysemî, Mecmau’z-Zevaid, X/270; İbn Hacer, el-Metalibu’l-Aliye, III/3; Feyzü'-l Kadîr, 15:776).

Hadisin anlamı şudur:

Bir insan genç olduğu halde, yaşlı insanlar gibi olgunluk gösteriyor, nefsin heva ve heveslerinden uzaklaşabiliyorsa, onlar gibi ölümü düşünüp, hayatını ona göre düzenliyorsa, bu tutum ve davranışıyla, en olgun yaşlılardan daha saygın bir yere sahip olur. Bunun aksine, elli-altmış yaşına gelmiş olmasına rağmen, nefsin heva ve hevslerine tabi olmakta, ahiretini düşünmemekte, olgun tavırlar yerine, on beş-yirmi yaşlarındaki delikanlılar gibi delilik göstermekte devam ediyorsa, bu insan  çok kötü, pek fena bir durumdadır, demektir.

Hayırlı gençlerin ihtiyarlara benzetilmesinden kasıt, kılık-kıyâfette birbirlerini taklit etmek veya saçların ağarması, dökülmesi, yüzlerin kırışması değildir. Nitekim Bedîüzzaman Hazretleri, bu hadîsi izah ederken, şunları söyler:

"En hayırlı genç odur ki, ihtiyar gibi ölümü düşünüp âhiretine çalışarak, gençlik hevesâtına esir olmayıp gaflette boğulmayandır. Ve ihtiyarlarınızın en kötüsü odur ki, gaflette ve hevesatta gençlere benzemek ister, çocukcasına, hevesât-ı nefsaniyeye tâbi olur."

Hayırlı bir genç  hiç mi sürçmez, hiç mi düşmez, hiç mi günaha girmez?

Tabii ki, en hayırlı genç de kimi zaman kayıp düşebilir. Zaman zaman tökezlemek, ara sıra sürçmek, yer yer devrilmek ve bazen şeytana aldanıp bir günah çukuruna düşmek nebîler haricinde her insan için söz konusu olabilir. Ne var ki, iyiliğe kilitlenmiş bir yiğit, daha günaha kapaklandığı ilk anda seccadesine koşar, günahına hiç hayat hakkı tanımaz, onu hemen tövbe ile boğar ve en kısa sürede namaz, oruç, hac, sadaka, iman hizmetine müteallik meşguliyetler gibi salih ameller vesilesiyle günah kirlerinden arınır.

Tövbe, vicdanı kasıp kavuran pişmanlık hissi ve bu nedametin insanı iki büklüm etmesidir. Pişmanlığı ve af talebini dil ile söylemeye gelince, o sadece böyle iki büklüm olmuşluğa kavlen iştirak ve bir tercümanlıktır. Evet, gerçek tövbe ancak ızdırap terennümünün ve masiyetten yiğitçe sıyrılıp ilahî dergaha dönüşün ünvanıdır

Rabıta-i Mevt


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder