15 Haziran 2016 Çarşamba

Sekerat anı!

 Ölüm sekeratı uyandırmadan evvel uyan!

Sekerat kelimesi ise, sekr'in çoğulu olup ölüm anındaki ızdırap ve baygınlıkları ifade eder. Bu tabir Kur'an-ı Kerimde "Sekratü'l-Mevt" ( Kâf Suresi, 19) olarak geçmektedir. 
“Ölüm anı” veya başka bir ifade ile “Sekerat”'ı Kur'an, “Vakti geldiğinde ölüm sekeratı başlayınca, can çekiştiği sırada insana “İşte” denir, “senin en çok nefret edip kaçtığın şey!” (Kâf sûresi, 50/19)
Resulüllah (a.s.m) “Siz ölülerinize (yani ölmek üzere olan hastalarınıza) Lailahe illallah'ı telkin ediniz.” Başka bir hadis-i şerifte “Kimin ki son sözü Lailahe illallah olursa Cennete girer.”
Peygamberimiz (a.s.m), az günah işleyenlerin ölümünün kolay olacağını haber vermiş ve Müminlere ölümleri anında zillet ve korku olmayacağını haber vermiştir.
Hadisçilerin Hz. Ayşe'den rivayet ettikleri bir hadis-i şerifte Resulüllah (a.s.m) hastalığının son anlarında, elini suya sokup yüzünü ıslattıktan sonra: "Allah'ım, Sekerat-ı mevtte (ölüm zahmeti ve baygınlığında) bana yardım et." diye dua ediyordu.
Yine Hz. Ayşe validemiz "Ben Hz. Peygamberin, vefatında çektiği ızdırabı gördükten sonra kolay ölmesinden dolayı kimseye gıpta etmedim." demiştir. 
Musa (a.s)' ın, ruhu kabz olunduktan sonra Cenab-ı Hakkın kendisine ölümü nasıl bulduğunu sorması üzerine verdiği cevapta: "Nefsimi tavada kızartılan diri serçe gibi buldum, ölmez ki istirahata kavuşsun, kurtulamaz ki uçsun." demesi de ölümün Allah'ın sevgili kulları için de bazen şiddetli olabileceğine işaret eder. Diğer bir rivayete göre Hz. Musa (a.s) ölüm anı için: "Kasabın elinde derisi yüzülen koyun gibi" demiştir.
Alimlerimiz, dünyada hayırlı ameller işleyip günahlardan kaçınanların ölümlerinin çok kolay olacağını ve Azrail (a.s)'ın onlara yumuşaklıkla yaklaşacağını ifade etmektedirler. Allah'a iman etmeyenler ile günahları açıktan ve severek işleyip, tövbe ve istiğfar etmeyen kişilerin ölümlerinin çok şiddetli olacağını ve ölüm meleğinin bu gibi insanlara sert ve acımasız bir şekilde muamele edeceğini haber vermişlerdir. Bu genel kaidenin elbette istisnaları da mevcuttur. Peygamber efendimizin ( a.s.m), ölüm anında çok acı çekmesi ile bazı ehl-i küfrün ölümlerinin çok rahat olması elbette bunun istisnaları olduğuna örnek teşkil eder. Demek ki, sekerat anında gelen acının bazı hikmetleri vardır. Bunlar: 
1- Allah-u Teala (c.c) Hazretleri, makamını artırmak istediği kuluna ölüm anında sıkıntı verir. Hayırlı insanların ölüm anında çektikleri ızdıraplar bu nevdendir. 
2- Dünya imtihanını tamamlamak üzere olan bazı insanlara, sekeratta sıkıntı verilmekle bir imtihan daha verdirilir. 
3- Cenab-ı Hak rahmetiyle bazı müminlerin günahlarına kefaret olsun diye, Sekerat vaktinde sıkıntı verir. Böylece günahları hafiflemiş veya bitirilmiş olur. 
4- Ehl-i küfre ölüm anında azap verilir. Böylece hem kendileri ebedi alemde çekeceği azabı daha dünyada iken çekmeye başlar hem de onların bu hali, yanlarındaki insanlara bir ibret levhası olur. 
Ölüm anında şeytanın, imanımıza zarar verebileceği belirtilmiştir. Buna mani olmak için, imanımızı taklidi imandan tahkiki imana çıkarmamız gerekir. Çünkü, taklidi imana sahip olanların taşıdığı itikat, sadece akılda durur. Kalp, his, ruh ve latifeler bundan hisse alamazlar. Böyle bir durumda şeytanın eli akla ulaşıp, o imana zarar verebilir. Çünkü şeytanın akla şüphe vermesi mümkündür. Ama tahkiki iman, sadece akılda kalmaz. Böyle bir iman akıldan sonra kalp, ruh, vicdan, latifeler ve hisler alemine nüfuz eder ki, şeytanın eli bu gibi yerlere ulaşamaz. Böylece insanların imanı da muhafaza edilmiş olur. n
Dr. Burhan Sabaz 

Peygamberimiz (a.s.m), az günah işleyenlerin ölümünün kolay olacağını haber verdiği ve Kelime-i Tevhid getirmiş olanlara yani mü'minlere ölümleri anında zillet ve korku olmayacağını haber verdiği halde (Münziri, et- Terğib ve't-Terhib, 2/416-417), ölümden sonraki hayatlarının en yüksek saadet derecesinde olacağını Kur'an'ın haber verdiği bu büyük zevatın ölüm anındaki şiddetli ızdıraplarının sebebi nedir?

İslam alimleri, ölüm anında ızdırap çeken insanların ızdırap sebeplerinin farklı olduğunu haber vermişlerdir. (bk. Hasan İdvi, a.g.e., 40) Buna göre, sekerat-ı mevtin şiddeti şu dört gayeden biri içindir :

1- Manevi derecesini daha çok yükseltmek istediklerine Allah, ölümü anında ızdırap çektirir. Peygamberlerin ve Allah'ın salih kullarının sekerat-ı mevtlerinin şiddetli olması bu sebepledir. Onların ölüm anındaki ızdıraplara katlanmaları, Allah katındaki derecelerini daha fazla yükseltir. Onun için de bu büyük zatların hiçbiri ölüm acılarından ötürü hoşnutsuzluk göstermemişler, daima derecelerinin daha yüksek olması için Allah'a dua etmişlerdir.

2- Allah Teala, günahlarını affetmek istediği mümin kullarının günahlarına kefaret olsun diye sekerat-ı mevtlerini şiddetli eyler. Mümin, dünya hayatında iken çektiği her acı ve ızdıraba, hatta ayağına batan bir dikenin acısına bile karşılık alacağı ve bu ızdıraplara karşılık olarak bir günahının affolunacağı, günahı yoksa bir sevap yazılacağı için (Tirmizi, Cenaiz, 1), onun ölüm anında çektiği ızdırap ve acıları da karşılıksız kalmayacaktır.

Bu hakikati kavramış olan Hz. ömer şöyle diyordu: "Mü'minin üzerinde günahlarından hayatta iken -iyi amelleri ve tövbesiyle silinmemiş- bir şey kalacak olursa, Allah ona sekerat-ı mevti şiddetli kılar. Böylece ruhu Cennet'e ulaşır. Kafir de dünyada iyi bir iş yapmışsa, onun karşılığı olmak üzere, Allah ona ölümü kolaylaştırır ve yaptığı iyiliğin karşılığını dünyada almış olarak onu Cehennem'e atar."

Kafirlerden kolay bir şekilde ölenler varsa onlara imrenmemeli, asıl ölümden sonraki hayatı huzur içinde olacak olanlara imrenmeli. çünkü kafirin göreceği mükafatın tamamı dünyada, müminin ki ise hem dünyada hem de ahirettedir. Allah Teala biz müslümanlara kafirlerin dünyadaki bolluk ve refahlarına hayret etmememizi, imrenmememizi emretmiştir. (Tevbe, 9/55) Biz onlardan ölümü kolay olanlara da imrenmeyiz ki, zaten bu pek nadir olur. Genellikle azapları ölüm anından itibaren başlar. Melekler onların ruhlarını alırken onlara azap ederler. İleride açıklanacağı üzere bu, onların azaplarının başlangıcıdır.

ölüm anındaki acı ve ızdırapların, müminin günahına kefaret olacağını kavramış olan ömer b. Abdulaziz (v. 101/720) de şöyle diyor: "Bana ölüm sekeratının kolaylaştırılmasını istemem, arzu etmem. çünkü o, müminin günahlarını örten ve derecesini yükselten son kefarettir." (İbn Hacer, Fetfu'l-bari, 11/365) 

Mü'minin ölümü anında çektiği acı ve ızdıraplar günahlarına kefaret olmakla beraber, onun melekler tarafından müjdelenişi ve meleklerin onu Allah'a kavuşma sevincine gark ederek rifk ile muamele edişleri; müminin de Rabbine kavuşma sevinci içinde oluşu sanki hiçbir şey duymamışçasına kendisine ölüm acılarını kolaylaştırır. Bu dünyada bile böyledir. İnsan, çok büyük zorluklara katlanarak yaptığı bir işin karşılığını alınca, çektiği sıkıntıları hemen unutur, hiç çekmemiş gibi olur.

3- Sekerat-ı mevti şiddetli olanlardan bir kısmı da, baştan başa bir imtihan olan dünya hayatlarının sonunda bir kez daha denenir ve son imtihana tabi tutulurlar. Yani bunların elem ve ızdıraplarının gayesi de denemek ve tecrübe etmektir. Tabii neticede de ona göre karşılıklarını alırlar.

4- Ebedi cezanın başlangıcı olarak ölüm sekeratı şiddetli olanlar da vardır ki bunlar, dünya hayatlarında iman etme şerefine erişemeyip, hep kötülük peşinde koşan kafir ve zalimlerdir.

Bunların hali Kur'an-ı Kerim'de şöyle anlatılmaktadır: "ölüm sarhoşluğu ve şiddetleri içinde meleklerin de ellerini uzatarak kendilerine (zalimlere) : Haydi, canlarınızı kurtarın! Allah'a karşı hak olmayanı söylemiş olduğunuz ve Allah'ın ayetlerinden büyüklenerek uzaklaşmış bulunduğunuz içindir ki, bugün hakaret azabıyla cezalandırılacaksınız, dediklerinde sen o zalimleri bir görsen." (Enam, 6/93)

Bu ayet-i kerime, kafir ve zalim olanların ölürken azap göreceklerini beyan etmektedir. Ayette bildirilen, meleklerin ellerini uzatmalarından kasıt dövmeleridir ki, bu dövme, Bedir Gazvesi'ne katılan müşrikler hakkında inmiş olup (bk. İbn Kesir, ilgili ayetin tefsiri), hükmü umum kafirleri kapsayan şu ayet-i kerimede açıkça ifade edilmiştir : (Ya Muhammed Meleklerin, o kafirlerin canlarını yüzlerine ve sırtlarına vura vura ve: "Tadın Cehennem azabını !" diyerek alırken gözlerinle bir görseydin." (Enfal, 8/50)

Müfessirler, bu ayetteki dövmekten maksadın azap etmek olduğunu söylemişlerdir. Bu dövme şeklindeki azap, onların ruhları cesetlerinden çıkıncaya kadar sürer. "Haydi canlarınızı kurtarın" dan murat ise şudur: Kafiri ölümü anında melekler azapla, nekal (felaket ve ceza) ile, aglal (kelepçe ve susuzluk) ile, selasil (zincirler) ile, Cehennem ve kaynar su ile ve Allah'ın gazabı ile müjdelerler. O zaman ruhu cesedinde parçalara ayrılır ve cesetten çıkmaktan çekinir.


İşte o zaman melekler o kafirlere. ruhları cesetlerinden çıkıncaya dek: "Haydi canlarınızı kurtarın!" diyerek vururlar. Yani ruhlarınızı cesetlerinizden çıkarın, derler. Ve dünyada Allah'ı yalanladığınız, onun ayetlerine uymaktan ve Resullerine boyun eğmekten kibirlendiğiniz için bugün hakaret azabıyla cezalandırılacaksınız, derler. Böylece onların şiddetli sıkıntıları kat kat artar, tıpkı suyun, suda boğulanı kapladığı gibi, onları da korkular ve dayaklar kaplar. (bk. Süleyman Toprak, ölümden Sonraki Hayat)

SEKERATTA İMANLI SON NEFESİ VERMENİN YOLU

 İman-ı tahkikî ilmelyakînden hakkalyakîne yakınlaştıkça daha selb edilmeyeceğine ehl-i keşif ve tahkik hükmetmişler ve demişler ki: "Sekerat vaktinde şeytan vesvesesiyle ancak akla şüpheler verip tereddüde düşürebilir." Bu nevi iman-ı tahkikî ise yalnız akılda durmuyor. Belki hem kalbe, hem ruha, hem sırra, hem öyle letâife sirayet ediyor, kökleşiyor ki, şeytanın eli o yerlere yetişemiyor. Öylelerin imanı zevalden mahfuz kalıyor."

Bu iman-ı tahkikînin vusulüne vesile olan bir yolu, velâyet-i kâmile ile keşif ve şuhud ile hakikate yetişmektir. Bu yol ehass-ı havassa mahsustur, iman-ı şuhûdîdir.

İkinci yol, iman-ı bilgayb cihetinde, sırr-ı vahyin feyziyle, burhanî ve Kur'ânî bir tarzda, akıl ve kalbin imtizacıyla, hakkalyakîn derecesinde bir kuvvetle zaruret ve bedâhet derecesine gelen bir ilmelyakînle hakaik-i imaniyeyi tasdik etmektir.

Bu ikinci yol, Risaletü'n-Nur'un esası, mayası, temeli, ruhu, hakikati olduğunu has talebeleri görüyorlar. Başkalar dahi insafla baksa, Risaletü'n-Nur hakaik-i imaniyeye muhalif olan yolları gayr-ı mümkin ve muhal ve mümteni derecesinde gösterdiğini görecekler. R.Nur

RABITA-İ MEVT

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder