Çok risalelerde(R.Nurda) gayet kat'î, şeksiz-şüphesiz bir surette, Kur'ân-ı Hakîmin verdiği nurla ispat etmişiz ki, ehl-i iman için ölüm, vazife-i hayat külfetinden (hayat görevinin zahmetinden) bir terhistir (serbest kalış).
Hem dünya meydanındaki imtihanda, talim ve talimat olan ubudiyetten (kulluktan) bir paydostur. Hem öteki âleme gitmiş yüzde doksan dokuz ahbap ve akrabasına kavuşmak için bir vesiledir.
Hem hakikî vatanına ve ebedî makam-ı saadetine (sonsuz mutluluk makamına) girmeye bir vasıtadır. Hem zindan-ı dünyadan (dünya hapishanesinden) , bostan-ı cinâna (cennet bahçelerine) bir davettir. Hem Hâlık-ı Rahîminin fazlından (bağışından) , kendi hizmetine mukabil (karşılık) ahz-ı ücret etmeye (ücret almaya) bir nöbettir. Madem ölümün mahiyeti hakikat noktasında budur; ona dehşetli bakmak değil, bilâkis (aksine) rahmet ve saadetin bir mukaddemesi (başlangıcı) nazarıyla bakmak gerektir.
Hem ehlullahın (Allah dostlarının) bir kısmının ölümden korkmaları, ölümün dehşetinden değildir. Belki daha fazla hayır kazanacağım diye, vazife-i hayatın (hayat görevinin) idamesinden (sürdürmesinden) kazanacakları hayrat (hayırlar) içindir.
Evet, ehl-i iman (inananlar) için ölüm rahmet kapısıdır, ehl-i dalâlet (sapkınlar) için zulümat-ı ebediye (sonsuz karanlıklar) kuyusudur.
R.Nur
Rabıta-i Mevt

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder