Hz. Ömer emirü'l-mü'minin iken ücretle bir adam tutmuştu. "Her gün gel de bana ölümü hatırlat" demişti. O adamda her gün gelir Hazret-i Ömer'i ikaz ederdi.
Ona (Ya Ömer, bak sen emirü'l-mü'minin'sin, bütün İslam Aleminin sorumlususun, hepsi senin emrin altındadır. Aman dikkat et, kendinden haberin olsun, kimseye zulüm etme, adaletten ayrılma.Ve ölümüde unutma. Ölüm vardır ve önündedir. Ve sen de mutlaka öleceksin) derdi.
Bu hal ta Hz. Ömer (r.a)in sakalına beyaz tel düşünceye kadar devam etmişti.
Sakalında beyaz kıl gören Hz. Ömer kendini ikaza gelen adama, "Artık gelmene lüzum kalmadı. Bundan böyle gelip beni ikaz etmene lüzum yok. Çünkü bana her an ölümü hatırlatacak olan beyaz kıllar sakalımda belirldi. Şimdi kendime bir ayna alıp günde birkaç defa aynaya bakmak suretiyle kefen gibi beyaz olan tellere bakacak ve ölümü hatırlayacağım" diyerek adamın vazifesine son vermişti.
Sakalında beyaz kıl gören Hz. Ömer kendini ikaza gelen adama, "Artık gelmene lüzum kalmadı. Bundan böyle gelip beni ikaz etmene lüzum yok. Çünkü bana her an ölümü hatırlatacak olan beyaz kıllar sakalımda belirldi. Şimdi kendime bir ayna alıp günde birkaç defa aynaya bakmak suretiyle kefen gibi beyaz olan tellere bakacak ve ölümü hatırlayacağım" diyerek adamın vazifesine son vermişti.
Yüzüğüne de şunu yazdırdı:
"VAİZ OLARAK ÖLÜM SANA , EY ÖMER
"VAİZ OLARAK ÖLÜM SANA , EY ÖMER
Bediüzzaman Hazretleri, en küçük bir cüz olan beyaz bir kıl yoluyla bile mükemmel tefekkür pencereleri açarak, marifetullah yolunda terakkî ettirmektedir. Meselâ; “Aynaya baktım; saçımda, sakalımda beyaz kılları gördüm. Aynada saçıma baktıkça, beyaz kıllar bana diyorlar: ‘Dikkat et!’ İşte o beyaz kılların ihtarıyla vaziyet tavazzuh etti. Baktım ki, çok güvendiğim ve ezvâkına (zevklerine) meftun olduğum gençlik elveda diyor. Ve muhabbetiyle pek çok alâkadar olduğum hayat-ı dünyeviye sönmeye başlıyor ve pek çok alâkadar ve adeta âşık olduğum dünya bana uğurlar olsun deyip, misafirhaneden gideceğimi ihtar ediyor. Kendisi de Allahaısmarladık deyip, o da gitmeye hazırlanıyor. Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan ‘Her nefis ölümü tadacaktır’ âyetinin külliyetinde, ‘Nev-î insanî bir nefistir; dirilmek üzere ölecek. Ve küre-i arz dahi bir nefistir; bâki bir sûrete girmek için o da ölecek. Dünya dahi bir nefistir; âhiret sûretine girmek için o da ölecek’ mânâsı, âyetin işaretinden kalbe açılıyordu.” tarzındaki bu manidar ifadelerle gençliğin gidişini, dünya hayatının bitişini, insanın bu dünyada misafir bir yolcu oluşunu ve ölüm hakikatinin küllî mahiyetini; “İhtiyarlığın susmaz bir dellâlı olan beyaz kılların ikazıyla, ebedî tevehhüm edilen vücudun, başka bir âleme namzet olup fâniliği ve bütün alâkadarların alâka-i kalbe değmediğini” ; bekaya âşık ve beka için yaratılan “insana en lâzım iş, en mühim vazife, O Bâkî’ye karşı alâka peyda etmek ve esmâsına yapışmak” olduğunu yine beyaz kıllar penceresinden açtığı ufukla ihtar etmektedir.
Üstad Bediüzzaman Hazretleri “Dünya durmuyor, gidiyor. İnsan da beraber gidiyor. Sen de yolcusun. Bak, ihtiyarlık şafağı, kulakların üstünde tulû etmiştir. Başının yarısından fazlası beyaz kefene sarılmış. Vücudunda tavattun etmeye niyet eden hastalıklar, ölümün keşif kollarıdır. Maahazâ, ebedî ömrün önündedir. O ömr-ü bâkîde göreceğin rahat ve lezzet, ancak bu fânî ömürde sa’y ve çalışmalarına bağlıdır. Senin o ömr-ü bâkîden hiç haberin yok. Ölüm sekeratı uyandırmadan evvel uyan!” ifadeleriyle, beyaz kılların vesile olduğu tefekkür ile ihlâsı kazanmanın ve muhafaza etmenin en müessir bir sebebi olan rabıta-i mevti, yani ölümü düşünüp, dünyanın fani olduğunu mülâhaza edip, nefsin desiselerinden kurtulmak yolunu da göstermektedir.
RABITA-İ MEVT

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder